1864 yılında K. Kafkasya'nın Çarlık Rusyası tarafından istila edilmesinden sonra vatanları dışına topluca sürülen ve sayıları yaklaşık 1-1.5 milyon olarak tahmin edilen K. Kafkasyalıların büyük bir bölümü o zaman Osmanlı toprağı olan Türkiye'ye yerleşmiştir. Bunların çoğunluğunu Batı Kafkasya'dan gelen Çerkes, Ubıh ve Abhazlar oluşturur. Onları Dağıstanlılar, Çeçenler ve Osetler izler. Bugün Türkiye'nin, Marmara, İç Anadolu, Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgelerinde yoğunlaşmış olan yaklaşık 7 milyon Kafkas kökenli yurttaşı vardır.
K. Kafkasyalılar yeni vatanlarında savunma, siyaset, sanat, ekonomi, eğitim ve diğer birçok etkinlik alanında ön planda yer almışlar ve önemli başarıların sahibi olmuşlardır. Bu arada Kafkas gelenek ve göreneklerini de olabildiğince korumaya çalışmışlardır. Ne var ki asimilasyon kaçınılmaz olmuştur. Bunun son örneği dilini konuşan son kişinin de ölmesiyle Ubıh dilinin yok olmasıdır.
Türkiye'de Kuzey Kafkasya kökenli insanların Kafkas kültürünü yaşatmak için oluşturduğu 100'ün üzerinde dernek ve vakıf bulunmaktadır. Gönüllülük esasıyla çalışan bu kuruluşlar dayanışma günleri ve folklor gösterileri düzenler, yayıncılık yapar, Kafkasya'da insanların barış içinde özgürce yaşayabilecekleri günlerin özlemini dile getirirler.
Osmanlı döneminde Çerkes kültürel kimliği üzerinde en serbest ve verimli çalışmalar, İkinci Meşrutiyet'den sonra yapılabilmiştir. Birçok dernekler kurulmuş, Arap ve Latin harfleriyle Çerkesce ve Abhazca alfabeler hazırlanmış, kitap, dergi ve gazeteler çıkartılmış, Beşiktaş'ta Çerkesce öğretim veren bir kız okulu açılmıştır. Yine aynı dönemde dernekler aracılığı ile Kafkasya'ya alfabe, kitap ve öğretmenler gönderilmiş, ulusal kültürün geliştirilmesi için çalışmalar yapılmış, ancak 1917 Bolşevik İhtilali'nden sonraki iç savaş sırasında önce beyaz ordu, sonra kızıl ordu tarafından Kafkasya yeniden işgal edilmiş, ülke harabeye döndürülmüş, 11 Mayıs 1918'de kurulmuş olan Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti yıkılmış, böylece başlatılmış olan ulusal diriliş çabaları söndürülmüştür. Tek tip kültür yaratma ideolojisinin hakim olduğu tek parti döneminde Türkiye Çerkesleri hiçbir kültürel etkinlikte bulunamamışlardır. Ancak İkinci Dünya Savaşı sonrasında batının da zorlamasıyla 1946'da çok partili siyasi hayata geçilince dernekleşmenin de önü açılmıştır.
Derneklerin gösterdiği tüm çabalara rağmen kültürel erozyonun önüne tamamen geçmek mümkün olmamıştır. Fakat 1990'lı yıllarda Sovyetlerin parçalanmasıyla Çerkeslerin anayurda olan ilgileri birden bire artmış, birçok kişi Kafkasya'ya giderek ilişkiler kurmaya başlamışlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder