Bu Blogda Ara

19 Mayıs 2007 Cumartesi

Cerkes Atasozleri

A

  • Aklı olmayan fakirdir
  • Akıllı kişiyi sırtında taşısan dahi yük gelmez
  • Akıl malın en kıymetlisidir.
  • Ağızdan çıkan söz namludan çıkan kurşun gibidir.
  • Atın başı geçtikten sonra kuyruğundan yakalamağa kalkma.
  • Atı kaybolanın kulağından at sesi gitmez
  • Açlık korkağı da yiğit yapar.
  • Aslanı terbiye ederler,kaplanı uslandırırlar.
  • Atına binince düşman,inince dost gibi davran
  • Atına dostun gibi bak, düşmanın gibi bin..
  • Az çoğun aracısıdır

B

  • Biçmesini bilmeyenin orağı kördür
  • Başlanmış işi olmayanın bitmiş işi olmaz
  • Bilmediğini söyleme,söylediğini inkar etme
  • Bir kere tökezleyen şaşı,iki kere tökezleyen kördür
  • Belayı arayıp takılma,sana takılmışsa korkma
  • Beşiği yapılıp mezarı kazılmayan yoktur
  • Bir kıvılcım bütün köyü yakar
  • Birlik olan sürü için kurt korkulacak şey değildir.

C

Candan önce onur gelir.

Ç

  • Çoban kötü olursa koyunları kuzgun dahi götürür
  • Çığ'ı bir küçük serçe harekete geçirir
  • Çağırana, seni öldürecek ise de git.
  • Çerkeslerin en fakiri dahi konuk sahibidir

D

  • Dil safradan acı,baldan tatlı,kılıçtan da keskindir.
  • Delinin bey'i olmaktansa akıllının kölesi olmak daha iyidir
  • Deli bile konuşuncaya kadar akıllı zannedilir
  • Deriyi yüzsende gönüldekini alamazsın
  • Düşünüp konuş, bakınıp otur
  • Çizmedin ki kesesin

E

  • Ecel insanın koynunda yatar
  • Ecel ne acele eder, nede gecikir
  • Eceli arama. O seni bulur
  • Eski dostunla yaptığın gizli işi yeni dostuna güvenip söyleme
  • Eski yolu ve eski dostu terketme
  • Evinde kendini eğit,topluma öyle gir
  • Evinin avlu kapısına kadar seni geçirmeyenin evine gitme
  • Evsahibi misafirin hizmetkarıdır
  • Eşek köpege ot vermiş köpek eşege et ikiside aç kalmiş

F

  • Fakirin dünyası sonbahar gibidir.
  • Fakirin lambası Ay'dır
  • Fakirin ipini zengin eskitir.

G

  • Gönül yaşlanmaz
  • Geçmişi olmayanın geleceği de yoktur.
  • Genç geleceği ümid ederek yaşlanır,yaşlı geçmişi hayal ederek ölür
  • Gözün beğendiğini kalp de beğenir.
  • Günde bir kere babasının huyu oğlunda görülür
  • Güzel söylersen güzel cevap alırsın.
  • Güzel; iyi olandır.
  • Güzeli güzelleştiren huyudur.

H

  • Hediye değil,sevgi değerlidir.
  • Hiç kimse dünyadan usanarak ölmez

İ

  • İp uzunsa,söz kısaysa makbuldür
  • İlim ile sanatın fazlası olmaz.
  • İhtiyar kimse çocuk gibidir.
  • İyi at iyi arkadaş gibidir
  • İyi gördüğünü söyler,kötü verdiğini.
  • İyi komşu kardeş sayılır
  • İyi komşu uzaktaki akrabadan öncedir
  • İyi yaşlı olmayan yerde iyi genç olmaz
  • İyilik kötülüğü öldürür
  • İyiyi bilmiyorsan değerli olanı seç
  • İçeceğin suda köpek öldürme.

K

  • Konuşana değil bilene bak
  • Kuşu yükselten kanat,İnsanı yükselten akıldır
  • Kitap ilmin anahtarıdır.
  • Kibirlenmek deli işidir
  • Kadından utanmayanda yüz yoktur
  • Kadının el mahareti aklını gösterir
  • Kadının olduğu yerde kılıç çekilmez
  • Kafa bomboşsa ayağa yazık olur.
  • Kalbinde iyilik olmayana iyilik gelmez
  • Kalp kalbe karşıdır.
  • Kıskanç insan gizli düşmandır.
  • Kısmet gelecek olursa yün iplik getirir,gidecek olursa demir zincir dahi tutamaz
  • Kıtlık akrabayı unutturur
  • Komşuya değer vermeyen kendini değersiz kılar
  • Kötü yoldaş kötü silah gibidir
  • Kötülük yapıp iyilik bekleme
  • iyilik iyi bir şeydir

M

  • Maharetle bilgi kardeştirler
  • Mezartaşı kaybolur,şarkı kaybolmaz
  • Misafir her şeyden önde gelir.

Ö

  • Öküze iltifat et,at ile kavga

S

  • Sudaki sögüt,bedendeki kalp çürümez.
  • Saadet misafir yolcudur. Gelir,gider.
  • Sevgi ateş değildir.Yandığında söndüremezsin.
  • Sevgi kuvvetle alınamaz
  • Söylenmeyen şey duyulmaz.
  • Su akacağı yolu kendi bulur,Sen Gideceğin

Ş

  • Şansı olmayanı, deve üstünde bile köpek ısırır.

U

  • Utanması olanın nasibi de vardır.
  • Utanması olmayandan daha kıymetsizi yoktur.
  • Umudun olmazsa, İşin olmaz.

Ü

  • Ümit atadan kalma mirastır
  • Ümit uzun ömürlüdür

V

  • Vakit altından daha değerlidir
  • Verene ver,vurana sende vur.
  • Ver malını elllere vur dibini yerlere

Y

  • Yanında iyilik bulunmazsa kuru güzellik bir şey ifade etmez
  • Yaşlımım sözü,gencin aklını yener
  • Yaşlısı olanın kuralları vardır
  • Yaşlısına saygısı olmayanın kendisinede saygısı yoktur
  • Yaşlıya iltifat et gence güvence ver
  • Yaz fukaranın cennetidir.
  • Yiyeceğini kötüleyen kişinin sofrasında yemek yeme
  • Yoldaşın korkaksa ayı ile boğuşma.
  • Yüze karşı övgü arkadan yapılan yergi gibidir

Z

Zora düşen düşmanın da olsa yardım et

10 Mayıs 2007 Perşembe

ADIGEY DEVLET DRAMA TİYATROSU TÜRKİYE TURNESİNDE

24.05.2007 – 07.06.2007 tarihleri arasında federasyonumuzun davetlisi olarak Türkiye’ye gelecek olan Adıgey Devlet Drama Tiyatrosu ilk gösterilerini 25 Mayıs 2007 Cuma günü Bursa’da gerçekleştirecek. Söz konusu tiyatro ile ilgili bilgiler ve turne programı ise haberin devamındadır.
Adigey Devlet Dram Tiyatrosu 1937 yılında kurulmuştur. Tiyatronun 70 yıllık faaliyet süresinde birkaç nesil sanatçı değişmiştir. Bu sanatçılar ülkenin en iyi tiyatro okullarından olan “Moskova Devlet Tiyatro Sanat Enstitüsü ve Leningrad Tiyatro, Müzik ve Sinema Enstitüsü” nden mezun kişilerdir. Adigey yönetimi sanata ve sanatçılara her zaman önem vermiştir. 2005 yılında tiyatroya, Rusya Tiyatro Sanat Akademisinden mezun yeni ve genç oyuncu stüdyosu katılmıştır.


Bu yıl mayıs ayı sonunda “Kafkas Dernekleri Federasyonu”nun davetiyle Tiyatro Türkiye Cumhuriyetine gelecektir. Tiyatro dünyasında “Adigelerin Molier’i” olarak bilinen ünlü Adige piyes yazarının eseri olan “Pselıhoher” (“Damatlar”) adlı Oyun ve Komediyi seyircilere sunacaktır.

Gösteride Tiyatronun önde gelen oyuncuları yer almaktadırlar: Rusya Federasyonu’nun deneyimli sanatçısı, Adige Cumhuriyeti, Kabartay-Balkar Cumhuriyeti ve Kuban halk sanatçısı Zaurbiy Zehov, Rusya Federasyonu Halk sanatçısı, Abhaz Cumhuriyetinin deneyimli sanatçısı Murat Kukan, Rusya Federasyonu değerli sanatçısı, Adige cumhuriyeti halk sanatçısı Meleaçet Zehova, Adige Devlet Dram Tiyatrosu müdürü, Adigey Cumhuriyeti değerli sanatçısı Svetlana Berzegova-Kuşu, Rusya Federasyonu değerli sanatçısı, Adige Cumhuriyeti halk sanatçısı Çatip Paranuk, Adigey Cumhuriyeti halk sanatçısı Muhtar Ustok, genç oyuncular: Alkes Bagov ve Janna Daurova. Bunlarla birlikte ekip yardımcısı, sanatçı, Kalmuk Cumhuriyeti değerli sanatçısı Aslan Hakuy.

“Pselıhoher” komedisi Tiyatroda on yıldan daha uzun bir süredir gösterilmekte ve seyircilerin her zaman beğenisini kazanmaktadır. Bunun nedeni, Adigelerin ulusal anlayışı ve milli karakterlerinin oyunda başarıyla yansıtılmasındandır. Oyuncuların canlandırdıkları karakterler sanki hayatın özünden gelmektedir. Tanınmış yaşlı amca Harun (Muhtar Ustok) ve yaşlı teyze Deneap (Svetlana Berzegova-Kuşu) ve bunlarla birlikte kendi mutluluklarını ararken maceralara sürüklenen ve tuhaf durumlara düşen genç çiftler, tanıdık ve komiktirler. Bazı şeyler karışıyor, bazıları yanlış yerlere gidiyor, olayların gerçekleştiği yerde başka kişiler oluyor, ama sonuçta işler yoluna giriyor ve finalde herkes mutlu oluyor, aşıklar birbirlerine kavuşuyor.

Kavgalı olan eşleri canlandıran Meleaçet Zehova ve Zaurbiy Zehov-Hapap eğlenceli ve komikler, birbirlerine aşık olan Alkes Bagov (Şıham) ve Janna Daurova (Susanna) dokunaklı ve saflar. Murat Kukan’ın canlandırdığı Haçik karakteri ve tüm bu oyunun baş yapımcısı Çatip Paranuk akıllarda kalıyor.

Adige Tiyatrosu Kaffed’in davetiyle ikinci kez gelmektedir. Geçen sefer Tiyatro “Etnos” festivaline “Atalarımızın şarkıları ” adlı oyunuyla katılmıştı ve bazı illerde Kaffed’in organizasyonuyla oyunlarını tekrarlama fırsatı bulmuşlardı.

Adige Devlet Dram Tiyatro Ekibiyle birlikte Adige Cumhuriyeti Kültür Bakanlığından bakanlığın bölüm başkanı, Adige Cumhuriyeti değerli kültür işçisi, Rusya Federasyonu Gazeteciler Birliği üyesi, Tiyatro sanatı uzmanı Svetlana Şhalahova da gelmektedir.

TURNE PROGRAMI

24.05.2007 PERŞEMBE TİYATRO GRUBUNUN İSTANBUL’A GELİŞİ
25.05.2007 CUMA BURSA KAFKAS DERNEĞİ
26.05.2007 CUMARTESİ DÜZCE KAFKAS KÜLTÜR DERNEĞİ
27.05.2007 PAZAR İNEGÖL KAFKAS KÜLTÜR DERNEĞİ
28.05.2007 PAZARTESİ M.KEMAL PAŞA KAFKAS DERNEĞİ
29.05.2007 SALI İZMİR KAFKAS KÜLTÜR DERNEĞİ
30.05.2007 ÇARŞAMBA BODRUM KAFKAS KÜLTÜR DERNEĞİ
31.05.2007 PERŞEMBE ANKARA KAFKAS KÜLTÜR DERNEĞİ
01.06.2007 CUMA SİNOP KAFKAS KÜLTÜR DERNEĞİ
02.06.2007 CUMARTESİ ÇORUM KAFKAS DERNEĞİ
03.06.2007 PAZAR TURHAL KAFKAS DERNEĞİ
04.06.2007 PAZARTESİ K.MARAŞ KAFKAS KÜLTÜR DERNEĞİ
05.06.2007 SALI KAYSERİ KAFKAS DERNEĞİ
06.06.2007 ÇARŞAMBA İSTANBUL KAFKAS KÜLTÜR DERNEĞİ
07.06.2007 PERŞEMBE İSTANBUL’DAN ayrılış

Kafkasfederasyonu.Org

Çal ruhum çal! Sürgünden dönüşüme çal!

Çerkesk/Ajans Kafkas - Karaçay halkının sürgünden dönüşünün 50. yılı münasebetiyle Karaçay-Çerkes Devlet Üniversitesi Müzik Pedagoji Fakültesi’nde milli enstrümanları kullananlar arasında bir yarışma düzenlendi.

Yarışmanın mimarı Müzik-Pedagoji Fakültesi Dekanı Caşakkuyev Vladimir Magomedoviç, yarışmaya

Karaçay kültür, sanat, resim ve bilim alanında ilklerden olan İslam Krımşamhalov adını verdiklerini söyledi.

Magomedoviç, Karaçay'a ilk kuyruklu piyanoyu getiren ve Latin harfleri ile ilk alfabeyi oluşturan kişinin de Kramşamhalov olduğunu söyledi.

Organizasyonunda Caşakkuyev V., Demidov İ., Şevtsov A., Çernukh O.’nun yer aldığı yarışmaya

milli armonika, mızıka ve akordion dalında Karaçayevsk, Habez, Uçkeken, Pervomaysk müzik okulu öğrencilerinin yanı sıra Zelençuk, Pregradnaya, Moskovski ve Mednogorsk'tan öğrenciler katıldı. Yarışmada nisanda Dağıstan’ın başkenti Mahaçkale’de yapılan ‘Çal, Ruhum!’ festivalinde dereceye giren öğrenciler de iştirak etti. Doç.Dr. Şevtsov Antonin Butov, yarışmanın Karaçay-Çerkes'te milli enstrümanların kullanımının gelişimine, milli kültür köklerine ilgi ve sevginin artmasına katkıda bulunmasını umut ettiklerini kaydetti.

Makale: Sarkilarin Öyküleri

KiarekIaşkIetau Zawuem Yi Wuered

Kabardey Tarihi’ne yönelik bilgiler açısından bu şarkı benzerleri arasında en geniş bilgi veren ve aynı zamanda en sağlam kabul edilenidir. Bu müziğe kaynak olan olay için Neğume Şora şöyle yazar: Turgutlular (şimdiki Kalmukların ataları ya da aynı kökten bir boy) oldukça büyük bir güç ile Tatarları da yanlarına alarak Kaberdey sınırlarını taciz etmeye, saldırılar düzenlemeye başlamışlardı. Kaberdeyler bunu karşılıksız bırakmamak amacı ile kadın ve çocukları, yaşlıları, at sürüleri ve hayvanlarını güvenli bölgelerde topladıktan sonra üç günlük bir hazırlık yaparak düşmanla karşılaşmak üzere harekete geçmiş, Balk ırmağının Terek nehrine döküldüğü noktada düşmanla savaşa tutuşmuşlardı. Göğüs göğüse süren çarpışmalar sonunda Kaberdeyler sayıca çok üstün olan düşmanla başedemeyip yavaş yavaş geri çekilmek zorunda kaldılar. Daha gerilere yeniden toparlanan Kaberdey güçleri burada düşmanı yeniden karşılayarak savaşa tutuştular kıran kırana süren savaşa oluk oluk akan kana karşın düşmanla başedemeyen Kaberdeyler daha da geriye, Şerec deresine paralel dağ yamaçlarına kadar çekilmeye mecbur kaldılar. Ertesi gün çekilen Kaberdey birliklerini tamamen dağıtmak amacı ile ilerleyen düşmanı yeniden karşılayıp savaşa tutuştular. Bu kez iyi yer tutmuş Kaberdeyler düşmana günlerce direnerek daha öteye yol vermediler ancak düşmanı geriletmeleri de mümkün olmadı. Her iki taraftan yüzlerce insanın öldüğü bu karşılaşmada Kabedey pşılerinden (Pşı Apşokue, Kıdrışokue, Kanşokue, Puçt Kalemet ve genç Tepşerokue, Şolehukue, Cılahıstenıpş) bir çoğu bu savaşta öldüler.



Kaberdeyler her ne kadar düşmanı bu noktada tutmayı başarmış olsalarda durumları oldukça ümitsizdi ve pek bir kurtuluş yoluda görünmüyordu. Ancak ertesi günün aydınlığı ile birlikte hiç ummadıkları bir şey oldu: Diğer halklardan oluşan 2000 kişinin üzerinde gönüllü yardım birliği gelmişti. Bu yeni moral destek ile dinlenmiş yeni askerlerin de yardımı birleşince Kaberdeyler toparlanarak düşman üzerine saldırıya geçtiler yeniden alevlenen çarpışmalar sonucunda bu kez düşman tutunamayarak geri çekilmeye başladı. Çok geçmedende bozguna uğrayarak dağıldılar. Birlikler arkasında bir çok esir ve ganimet bırakan düşmanı kendi topraklarına kadar sürerek Balk nehrinin öte yakasına kadar kovaladılar. Neğume’nin söylediğine göre dilimizde yeralan "Pariiuhu Uihue" sözü o zamandan kalmış (Pariiuhu Psıhurey köyü ile Balk ırmağı arasında kalan yer). Yani düşmanın durumuna düş, bozguna uğra gibi bir anlam taşırmış. Daha sonraları o savaşın olduğu bölge Kıaşkataw ismini aldı. Bu şarkı yalnızca Kaberdeylerde söylenegelir, diğerlerince pek bilinmez. Şarkıyı ilk kez Psıguensu'den Tşıhumırze Kueşouk'den işittim ve derledim.




Şecemokuıe Hasanş yi Wuered
Yaşlıların anlatımına göre, Şecemokue Hasanş yalnız başına birisiymiş. Üstelikte yoksul. Böyle olunca onun sevdiği kızı almak için başlık parası vermesi mümkün değilmiş. Hasanş ne kadar züğürt ise sevdiği kız da tam tersine çok zengin ve üstelik büyük bir aileden imiş. Bu aileninde kızlarını başlık parası almadan vermeleri mümkün değilmiş. Aslında burada bir açıklama getirmeden edemeyeceğim. Bizim törelerimizde kesinlikle böyle bir şey yoktur. Ancak Adige kızlarının güzelliği ve zerafeti o kadar nam salmışki Kırım hanları, paşaları,Osmanlı paşaları bir Çerkes kızı ile evlenebilmek için kızı ve ailesini razı edebilmek uğruna türlü hediyeler, altınlar, gümüşler gözden çıkartırlarmış. İşte bu gide gide zaman içinde nakit paraya, bu gün başlık parası denilen yüz kızartıcı hale dönüşmüş. Her neyse ... Hasanş böyle bir para ödeyecek durumda değilmiş doğal olarak. O bu başlığı ödeyemeyince kızı türlü hediyeler ve yüklü paralar veren Nogay hanına vermişler. Genç kız bu durumu kabullenmemiş ve ailesinin bu kararını sevdiği adama bildirmiş bir şekilde. Nogay gelin alayı kızı alıp köyü terkettikten sonra her iki tarafı otlar ve dikenlerle kaplı bir patikada Hasanş, düğün alayının önünü kesmiş ve silahını çekerek gurubun arasından gelini sırtladığı gibi insan boyunu aşan otların arasına dalmış. Nogaylar ilk şaşkınlığı atlatıp onları izlemek istemişler ancak nerede ise sık bir ormanı andıran bu dikenli arazide onları bulmak mümkün olmamış. Bunun üzerine dört bir yandan otları ateşe vermişler cehennem ateşinin içinde kalan sevgililer çaresiz dışarı çıkmaya çalışırken ve tam kurtulduklarını düşünürken sık otların arasından farkedemedikleri bir Nogay tarafından açılan ateş sonucu Hasanş vurulmuş ve ölmüş. Nogaylar Cesedi oracıkta bırakıp gelini alarak gitmek istemişler. Ancak genç kız, "eğer onu layıkı ile toprağa vermezseniz sizinle gelmem. Gerekirse buracıkta ölürüm" diyerek direnmiş. Nogaylar çaresiz mezarı kazmış ölüyü mezara indirmişler. Genç gelin "izin verin mezarını ben düzenleyeceğim" diyerek mezarın içine inmiş ve saçında örülü makası çıkartarak sevdiği gencin yanıbaşında kendi canına kıymış. Nogaylar da bunu üzerine yanyana yatan iki gencin mezarını kapatarak geldikleri gibi eli boş dönmüşler. Öyküsünü dinlediğiniz bu ağıtı ise daha sonradan Hasanş'ın arkadaşları söylemişler. Ağıtın kaynağı Kaberdey’dir. Diğerlerince pek söylenmez. Ağıtı ilk kez ağabeyim Kardeguşıe Beçmırze'den işittim.





Adiyıuh Yi Ğıbbze

Adiyıuh ile onu kaçıran genç hakkında söylencelerde pek öyle geniş bir bilgi yok. 1936 yılında Moskova’da yayınlanan "Kabardinski Folklor" adlı kitapta bu konuda çok az bilgi verilmekte ise de pek yeterli olduğu söylenemez. Olay kısa olarak şöyle anlatılır:
Adiyıuh ile sevdiği genç arasındaki ilişki her iki tarafın akrabalarınca pek onaylanmaz. Çünkü iki aile arasında çok büyük sosyal fark vardır ve aileler bu nedenle ikisi arasındaki bu ilişkiye kesinlikle izin vermemektedir. Genç erkek soylu, genç kız ise alt tabakadan bir ailedendi.


Ancak buna karşın genç erkek sevdiği kızı kaçırır ve hızla bölgeden uzaklaşmak isterler. Yolda at birşeyden ürkmesi sonucu ansızın huysuzlanır. Kız attan düşerek oracıkta ölür. Genç erkek bunun üzerine işte bu bilinen ağıtı söyler.


Moskova’da yayınlanan kitapta olay böyle anlatılmakla birlikte şarkının kendisinde ormanda çalıların arasından ansızın havalanan bir kuşun atı ürküterek kızın düşmesine neden olduğu belirtilir. Sözlü söylencelerin hepsinde ise kızın belinde bağlı kuşağın (o dönemlerde genç kızlar bellerini ince tutsun, dik ve uzun göstersin diye bez içerisine sarılı çubuklardan oluşan bir tür kuşak ile sımsıkı sararlamış) kalbine saplandığını ve o anda öldüğünü anlatırlar.



Ancak hiç kimse bu kızın ve erkeğin kim olduğu, olayın hangi tarihlerde, nerede olduğu konusunda bir bilgi verememektedir. Bu ağıt tüm Adige boylarınca söylenegelir. Ağıtı ilk kez annemden dinledim.


Hanife Yi Ğıbze

Hanife Kundetey'den (Şegem II) Hamıkue Tlostenbeç'in kızıydı. O çok güzel, çok akıllı ve zarif olması yanında çok usta bir mızıkacı idi. Köylerinde her kimin düğünü, eğlencesi olsa, gelip onu götürürlerdi. O da hiç kimseyi kırmaz hepsine giderdi. Günlerden bir gün Çerwan ailesinde bir düğün vardı ve Hanife her zaman olduğu gibi burada mızıka çalıyordu. Düğün böyle güle oynaya devam ederken Hanife oyuna çıktığı bir sırada, misafirlerden sarhoş olan bir adam (ağıtta belirtildiğine göre Abreclerde Muhahmmet Ali) silahını çekerek oynayan kızın kızın şerefine bir kaç el ateş etmiş. Yine eskilerin söylediğine göre o zamanlar bir genç kız oynarken silah sıkmak ona değer vermek, onu takdir etmek anlamlarında ve normal karşılanan bir şeymiş. İşte bu şekilde atılan kurşunlardan birisi önce bir genç kıza, onuda geçerek oynamakta olan güzel mızıkacıya isabet etmiş. Bu yürek parçalayan ölüm işte bu ağıta kaynak olmuş.



Bu ağıtı Nezer Maşe, Dzeğeştokue Karemırze ve bize öyküyü anlatan Mırzehan Zeyret'ten dinledim. Bu ağıt günümüzde hala söylenegelir.




Kıerbeç Yi Wuered

Kıerbeç'in türküsü adlı bu ağıt ilk kez Adigey’de söylenmiş olmasına karşın Kaberdey bölgelerinde daha çok bilinip söylenmektedir. Söylenceye göre bir dönem Kaniye isimli bir Adige köyü ile yakındaki bir Nogay köyü arasında bir sürtüşme ve düşmanlık başgöstermiş. Kıerbeç ise bu Adige köyünde en sözü geçen en bileği kuvvetli ve aynı zamanda Nogayların en çekindikleri gençlerin başında gelirmiş. Bu gözü pek genç her olayda onların karşısına dikilir şimdiki deyim ile her taşın altından çıkarmış. İşte bu nedenle Nogayler bu genci öldürmeye karar vermişler. Kıerbeç bir başka yerde bulunduğu sırada ona kasıtlı olarak "Kaniye köyü baskına uğradı" yalan haberini ulaştırmışlar .Doğal olarak, bunu duyan genç "oturduğumuz yerde kendimizi yedirtmeyiz" diyerek hemen yola koyulmuş ve dönüş yolunda kendisini bekleyen Nogay nişancıları tarafından kurulan tuzağa düşerek vurulmuş. Kıerbeç aldığı bu yaraya karşın ellerinden kurtularak köyüne ulaşmış ancak bir daha ayağa kalkamadan günlerce hasta yattıktan sonra kangren olan bacağı ölümüne neden olmuş.



Onun yiğitliği ve terbiyesine ilişkin hala şu haber anlatılagelir: Kıerbeç’in ölümünün yaklaştığını farkeden diğer insanlar, babası Muhammed'i "oğlunu ölmeden önce son bir kez gör, konuş" diyerek zorlamışlar ve gencin babası bu nun üzerine oğlunu görmeğe gitmiş. Bunu duyan Kıerbeç ise "babam beni yatarken görmesin" diyerek evin içerisinden giriş kapısı üzerine bir ip bağlatmış ve bu ipe tutunarak kangren ayağına karşın babasını ayakta karşılamıştı.

Yaşlı baba oğlunu son bir kez bu şekilde ayakta gördükten sonra hiç bir şey söylemeksizin dönüp gitmiş. Kıerbeç ise babasının evden çıkışından hemen sonra olduğu yere yığılıp oracıkta can vermiş. İşte bu Kıerbeç Yi Wuered denilen ağıtın öyküsü budur. Ağıtı ilk kez ağabeyim Kıardenguşıe M. den dinledim. Ancak bir çok kişi tarafından bilinir ve söylenegelir. .




Janbolet Yi Ğıbze

Janbolet'in ağıtı hakkında eskiler şöyle anlatırlar. Yeçemezıkue (bir kısmı Yerkuey Mezıkue olarak anlatır) sağlıklı, dinç ve toplumda sözü değer gören bir yaşlı idi. İlk çocuğu olan Janbolet'in doğumundan sonra eşi ölmüş ve bunun üzerine bir süre sonra Temezlerin kızı Andole Guaşe ile yeniden evlenmişti. Bu kadından yeniden 9 çocuk sahibi olmuştu. Ancak çocuklarını büyütemeden ölmüş ve çocuklar annelerinin elinde birlikte büyümüşlerdi. Janbolet aynı babası gibi çalışkan, dürüst, güçlü ve sözü geçen bir genç olmuş, diğerleride bunun tam tersi tembel, uyuşuk ve zayıf karakterli birer genç olarak ortaya çıkmışlardı. Ancak, Andole Guaşe üvey oğlunun toplumda gördüğü değeri, buna karşılık kendi öz çocuklarının yetersizliğini bir türlü hazmedemiyor ve sürekli kıskanıyordu. Bu kıskançlık o derceye gelmişti ki, Janbolet'i oğullarına öldürtmeye karar vermişti. Ancak oğullarının hiç birisi onunla baş edebilecek güçte değildi. Üvey kardeşlerinden en küçüğü Janbolet'i çok severdi. Öyleki öz ağabeylerinden daha çok onun yanına gelir, Janbolet'de onunla sürekli ilgilenirdi. İşte bu çocuk annesinin üvey kardeşlerine kurduğu tuzağı gelip Janbolet'e haber vermişti. Ertesi akşam kardeşleri gelip onu öldüreceklerdi.

Doğal olarak Janbolet’de hazırlığını yapmış yatağına bir koca kütük koyarak üzerini de örtmüş ve kapı arkasında gelenleri beklemeye başlamıştı. Gece artık herkesin uyuduğuna düşünen kardeşler Janbolet'in odasına geldiler.


En küçük dışında hepsi sırasıyla aralık kapıdan içeri süzülüyor kılıçları ile yatakta sandıkları Janbolet'e vuruyorlardı. Ancak karanlıkta kapı arkasında bekleyen Janbolet hepsini teker teker kafalarına vurarak bayıltmış, daha sonrada silahlarını ve bütün elbiselerini alarak çırılçıplak 8 kardeşi kendi odasına hapsettikten sonra elbiselerini götürerek annelerinin kapısı önüne atıvermişti..


Oğullarının giysilerini gören Andole Guaşe oğullarımı öldürdü diye feryat figan ederek geldiğinde Janbolet üvey kardeşlerini serbest bırakmış ve onlara bir daha böyle şeyler yapmamaları için yalvarmıştı. Ancak kadın oğullarının bu beceriksizliği karşısında daha da çileden çıkmış sürekli onunla uğraşmaya başlamıştı.


Bu işin iyiye gitmeyeceğini anlayan Janbolet kadının üç kardeşine gizlice haber göndererek onları çağırttı. Olan biteni anlattıktan sonra kardeşlerin kendi gözleri ile görebilmeleri için bir plan yaptı. Janbolet Andole Guşe’nin yanına giderek "evde üç misafirim var. Ancak benim acilen bir işim çıktı. Ben dönünceye kadar siz onlarla ilgilenirmisiniz diyerek gitti. Janbolet az mı kaldı çok mu bilinmez; ama döndüğünde misafirlerini evde açlıktan bitkin bir halde öylece yığılmış otururken buldu. Aynı şekilde misafirlerin atlarına su bile verilmemişti..

İşte dedi Janbolet kızkardeşinizi gördünüz. Bırakın beni, haneye gelen misafirime bile böyle davranıyor. Bunu üzerine üç kardeş kızkardeşlerinin yanına giderek bu yaptığının insanlık olmadığını, törelere uymadığını ve hatalı olduğunu üstelik kendi ailelerine de leke getirdiğini söyleyip "bundan sonra bizim bir kızkardeşimiz yok" diyerek evi terkedip gittiler.

Andole Guaşe Janbolet'in bu hareketi üzerine iyice zıvanadan çıktı. Açıkça onu öldürmeleri için oğullarını gönderdi. Bu kavgada Janbolet üvey kardeşlerini öldürdü, kendiside aldığı yara ile öldü.


Ağıtı ise Janbolet'in ölürken söylediği rivayet edilir.

Makale: UNLU CERKES DUSUNURLERDEN KAZANOKUE JABAGI' NIN HAYATI

Vatan ve milleti için bütün gücünü ve yaşantısını bu yolda harcamış,milletin gönlünde abideleşmiş kişilerin azlığı bilinen bir gerçektir.Toplumun mutlu, özgürlük ve refah içinde yaşaması için çaba sarfeden bu nedenle büyük bir cesaret ve azimle köhnemiş ve değerini yitirmiş birçok gelenekleri yıkıp, onun yerine olumlu ve etkili kuralları yerleştirmeye çalışanların başında gelen birisi varsa o da Kazanokue Jabağı'dır. O, her zaman gerçekten ayrılmayan, zengin fakir gözetmeden haklıya haklı, haksıza haksız diyebilen, zengin karşısında fakiri, güçlünün karşısında güçsüzü koruyan gerçek bir kahramandı. Onun yaşantısı ,sözleri, davranışları ağızdan ağıza söylenerek zamanımıza kadar bize gelmiş bulunuyor. O sağlığında olaylar karşısında her zaman başvurulan ve bir sözü iki edilmeyen gerçek bir erkekti. Yalnız Kaberdey'lerin değil bütün Çerkeslerin kalbinde saygıyla yaşayan birisidir. Jabağı 1684 yılında Baksan bölgesinde bir halk çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. O Kafkasya'da yazılan birçok eserlerde ismi geçen, Kaberdey'de olduğu kadar Osetya, Kumuk, Adige ve Abhaz bölgeleriyle Karaçay-Çerkes’de saygıyla anılan ve bilinen bir kişidir. Tam iki asırdan beri ismi halkın arasında daima artan bir sevgiyle yaşatılmaktadır.


Jabağı’nın tüm kişiliğini iyice anlayabilmek için asırlar boyu onun hakkında söylenen hikayelerle, sonradan onun hakkında yazılan eserleri karşılaştırmak gerekecektir. Bu nedenle Kaberdey Kültür ve Araştırma Enstitüsü’nde çalışanlar köylere giderek onun hakkında anlatılan hikayeleri, haberleri derleyip enstitüye getirdiler. O devirde Adigelerin yazılarının olmayışı nedeniyle Jabağı hakkında bütün bilgiler anlatılanlardan ibaret kalmıştır. Jabağı’nın dünyaya geldiği devre; memelekette derebeylik yönetiminin, bunun yürüttüğü beylik, kölelik savaşı ile ana vatanı istila için çalışan yabancı devletlerin saldırılarının sürüp gittiği devreye rastlar. Fakir ve kimsesiz halkın haklarını yılmadan, korkmadan savunan Jabağı "Çoğunluğun yaptığı adet, çoğunluğun söylediği gerçektir." sözlerini ekleyerek bundan asırlar önce Kafkasya'da demokrasinin esasını kurmuştu. Adigeler arsında sınıf farkının devamını isteyen beylere karşı çıkmış ve "Gözünü çıkaranın canını çıkar." demek cesaretini göstermiştir. Jabağı’nın en önemli davranışlarından bir tanesi de ezilenlerin başına geçerek silahlı bir mücadeleye girişmeyip,fikirlerini üstün zekası ve doğruluktan ayrılmayan iradesiyle çevresine kabul ettirmesidir. Jabağı "Bir milletin birbirini yemesinden daha büyük ne gibi bir bela olabilir" sözüyle kan davasının ve beylerin birbirleriyle boğuşmalarının önüne geçmiştir. Ayrıca sınıf farklarının kaldırılmasını savunmuştur. Kadının sağ tarafta durması gerektiği, bir kadın topluluğuna rastlandığında attan inerek yedekleyip gurubu geçtikten sonra ata binmeyi gelenek olarak yerleştirilen Jabağı’dır. O toplumu yıkıp, yokeden onun yaşantısını baltalayan, birçok köhnemiş gelenekleri de kaldırmasını bilmiş, yiğit, akıllı, dürüst, vatansever bir Adigeydi. Onun sözleri ve koyduğu gelenekler bugün hala Çerkeslerin ayakta kalmasında en büyük amil olmuştur. O yalnız Adigelerin değil Asetin Kumuk, Abhax vs. bir çok kardeş ve komşu haklarının da önderi olmuştur. Jabağı bugün ortaya attığı fikir ve vecizeleriyle Kafkasyalıların en büyük bir filozofu olduğunu ispatlamıştır.
Kazanokue Jabağı 1750 yılında Kaberdeyde öldü. Mezarı ise bugün Şihelikue'nin yukarı kısmında Kazanıkuey’dedir. Ayrıca Nalçık parkında kendisine bir yer ayrılmıştır.

KAZANOKUE JABAĞI’NIN GERÇEK SÖZLERİNDEN BAZILARI.

Değişen zamana uyabilen erkektir.
İlk vuran sen olma, fakat sana vuranı da affetme!
Aklın temeli danışmaktır.
Çoğunluğun yaptığı adettir.
Çoğunluk ne söylüyorsa gerçek olan o'dur.
Kadına yardımcı olmayan erkek,erkek değildir.
Büyük su yatağı susuz kalmaz.
Öfkeyle bir işe girişmemelidir.
Büyük konuşarak küçük başını derde sokma.
"Oldu!"deseler de yine de bir düşün.
Uzak akrabadan yakın komşu iyidir.
Az konuş, çok düşün!
Hırsızlığın büyüğüyle küçüğü arasında fark yoktur.
Sözünü tartarak konuş!
Gerçeğe darılma.
Sözü gerçek olanın yüzü aktır.
İyinin getirmediğini kötü getiremez.
İnsanlıkla,çalışmakla ilgili olmayan insan değildir.
Aklı olan insan görevini hisseder.
Düşünerek konuş,bakınarak otur.
Kötüyü örnek alma,seni felakete sürükler.
Çoğalmayan toplum millet olamaz.
Uğruna öldüğün uğruna ölür.


KAYNAK: THAPE DERGİSİ OCAK- 2004
www.adige.nl

Makale: ADIGE XABZE

Çerkeslerin kendilerine özgü kültürel özellikleri insanlık değerleri ile özdeştir ve değerleri terk etmek kendi benliğini reddetmek demektir. Bu da kültürel kimliğin sona ermesi anlamına gelir.
Kültürümüz Kafkasya'nın coğrafi konumundan dolayı hem doğu hem batı kültürlerinin arasında kalarak apayrı bir kültür oluşturmuştur ve kendilerine komşu olan diğer toplulukların kültürlerini de etkilemiştir. Ne yazık ki bu çok özel kültür yapısı günümüze kadar tüm hatları ile belirlenemeyip bir sistematiğe oturtulamamıştır.

Çerkes kültürünün en önemli özelliklerinden biri,bu kültür dünyasının yazarının bizzat kendisi olmasıdır. Toplumu tek bir birey gibidir,herkes bir birey gibi, birey de herkes gibi düşünür. Çerkes kültürünün ve bu kültürün taşıyıcısı olan Çerkes insanının oluşumunda en etkili olgu XABZE' dir. Nasıl ki içinde yaşadığımız olayların anlatım aracı dil ise, Xabze de insanlık anlayışımızın göstergesidir. Xabzenin temel özelliği "insan'' ögesinin esas alınmasıdır. Amacı ise; İnsana saygı ve yaşamı güzelleştirmektir. Doğanın ve insanın gözlenmesi, konuların genelleştirilmesi, eksikliklerin giderilerek pürüzlü yönlerinin törpülenmesi ile Xabze, bir güzellik,bir anlam kazanmıştır. Sonra sağlam ve köklü bir temele oturtulmuş, güzel ve doğru olana taraf çıkmış, çirkin ve yanlışın karşısında tavır almış ve bunlar yapılırken de ''İnsan'' unsuruna dikkat edilmiştir.

Xabze Çerkeslerin yaşamlarında hayatın her aşamasını,karmaşadan uzak bir düzen içerisine koymak için denenmiş en faydalı, en uygun kurallar ve kanunlardan oluşur. Yani Çerkeslerin yaşam tarzı da denebilir. Toplum bireylerinin birbiri ile ilişki biçimleri, yaşayışları, onların siyasi sistem ve anayasalarına damgasını vurur. Çünkü her siyasi sistem ve anayasa bir kültür birikimi üzerinde oturur. Toplum, sahip olduğu karakteristik özellikler ve kalıplara uygun olarak biçimlenir.

Toplumlar, kültür ve geleneklerin işleyişini sürdürebilmeleri için herkesin uyması ve herkes tarafından uygulanması gereken bir takım anayasalar hazırlamışlardır. Bu anayasanın işlemesi içinde, polis,hakim,savcı vs. gibi toplumsal düzeni sağlamaya yönelik elemanlar görevlendirmişlerdir. Çerkeslerin anayasası Xabze' dir, hakimleri Thamadelerdir ve toplumda yaşayan her birey kuralları işletmekle yükümlü birey emniyet mensubudurlar.

Xabze aynı zamanda kural/kanun demektir. Daha açık ifadesi göz önüne alınacak olursa, Çerkeslerin toplumsal yaşamda kullandıkları,riayet ettikleri, bu yüksek insani prensiplere, hayat ve hayatın devamı için koydukları kuralların hepsine birden Xabze denmiştir.

Gelenek ve görenekler kökleşmiş toplumsal alışkanlıklardır. Gelenek ve görenekleri meydana getiren davranışlar ve toplum doğruları kuşaktan kuşağa devredilerek geçerliliğini koruyabildiği zamana kadar yaşar. Ancak toplumun yaşam ihtiyacını karşılayamaz hale geldiğinde toplum tarafından ya değişime uğratılır ya da terk edilir. Xabze bundan 136 / 137 yıl önce bilinen bir ülkede hala kısmen de olsa geçerliliğini koruyabiliyorsa, bu, toplumla ne kadar özdeşleşmiş olduğunu ve insani değerlere ne derece uygun olduğunun göstergesidir. Xabze her zaman her yerde ve günümüzde de geçerli evrensel boyutta değer ölçüleri içerir. İnsanı insan yapan ve onsuz yapamayacağı temel unsurları ve saygıyı devamlı işler, duyarsızlığı,anlayışsızlığı, cimriliği, korkaklığı dışlar, insanı bencillikten, kötü alışkanlıklardan uzak tutar, arındırır. Neredeyse uluslar arası diplomasilere taş çıkartacak nitelikte ince, detaylı, içtenlikli, terbiye ve davranış kurallarını içerir.

Xabze' nin zaman ve değişken dünyaya karşı kendisini koruyabilmesinin bir nedeni de, temel ilkelerinin dışında, kalıplaşmış, donuk, değişmez kurallar içermemesidir. Bazı kurallar zaman ve koşullara göre değiştirilebilecek esnekliğe sahiptir. ''Xabze uygun olanıdır, olabildiğini yap'' biçiminde çevrilebilecek atasözümüz de bunu göstermektedir. Değişik koşullar nedeniyle farklı bir uygulama yapmak zorunda kalan bir Çerkes, bunu sadece kendisine kolay geldiği ya da kişisel eğilimlerine uygun düştüğü biçimiyle değil, bu söz konusu farklı davranışı toplumun benimseyip benimsemeyeceğini göz önünde tutarak yapmak zorundadır. Aksi halde toplumun ''uygunsuz'' ya da ''ayıp'' (haynap) biçimlerindeki değerlendirmeleriyle karşılaşacaktır ki herhangi bir Çerkes için bu en etkili cezadır. Çerkes toplumunda, her ferdin, küçüklükten itibaren Xabze' lere uyması gerekir. Bir insana verilen değer Xabze' ye uymasıyla doğru orantılıdır. Çerkes toplumu, Xabze' ye uyanlara sonsuz sevgi ve saygı gösterir, uymayanları ise yadırgar ve bir süre sonra aralarından dışlar.

Günümüzde milletler, devletler, kültürel gelişmeleri için, kültürel değerlerini yaşatmak için büyük uğraşlar vermektedirler. Bunun için kültürel araştırma müesseseleri kurmaktalar. Ninelerimiz, dedelerimiz bize, bütün dünyada emsali olmayan bir takım kurallar ve her zaman her yerde geçerli olabilecek bir Çerkes mantalitesi bırakmışlarsa, bunları korumak bizim insanlık görevimiz olmalıdır. Toplumumuzda her konuda yön gösterecek olan, öz benliğimizi korumada ve yaşatmada bize yardımcı olacak anadilimiz ve Xabzemizdir. Çağımızın iletişim araçlarını belli bir şekilde kullanıp, üzerimize düşen görevleri yerine getirmek, atalarımızdan kalan bu kutsal emanetleri genişleterek çağdaş anlamlar kazandırarak gelecek kuşaklara aktarmak, Çerkes olduğuna inanan bir insanın üstlenmesi gereken en önemli sorumluluktur.
Bir büyüğümüzün deyimiyle: ''Çerkesleri bir arada tutan, bir bütünlük görüntüsü veren asırlarca üstüste biriken gelenekler idi. Çerkeslerin kendilerine has kültürlerini yitirmeleri ülkelerini kaybetmekten daha acı vericidir.''

Kaynak: www.mersinkafkas.com.tr.tc

7 Mayıs 2007 Pazartesi

TÜRKİYE'DEKİ ÜNLÜ ÇERKESLER



Abdüllatif Şener
Siyasetçi
Ahmet Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
Ahmet Tezcan
Gazeteci-Yazar










Ayla Kutlu Yazar








Aytunç Altındal - Araştırmacı Yazar-Şair









Can Bartu
Milli Futbolcu-Spor Yazarı









Çetin Öner
Yapımcı-Yönetmen-Aktör









Deniz Akkaya
Manken











Deniz Baykal
Siyasetçi










Derya Arbaş
Aktrist












Doğa Aziz
Aktrist











Doğan Güreş
Genel Kurmay Eski Başkanı









Doğan Kuban
Sanat Tarihçisi










Ediz Hun
Aktör









Erdal Keser
Milli Futbolcu-Teknik Direktör









Fahri Korutürk
Cumhurbaşkanı










Güven Kıraç
Aktör



 





Halide Edip Adıvar
Yazar



 





Halit Kıvanç
Sunucu










Hasan Cemal
Gazeteci Yazar









Hıncal Uluç
Gazeteci Yazar










Janset
Aktrist









Kandemir Konduk
Yazar








Keriman Halis
1932 yılı Dünya Güzeli










Mehmet Aslantuğ
Aktör









Mehmet Okur
Basketbolcu


 





Meltem Cumbul
Aktrist



 





Meral Okay
Yazar, Yapımcı, Aktris



 





Murathan Mungan
Şair-Yazar










Müşerref Tezcan
Türk Sanat Müziği Sanatçısı










Nalan Altınörs
Türk Sanat Müziği Sanatçısı










Nazım Hikmet Ran
Şair-Yazar









Oğuz Çetin
Eski Milli Futbolcu-Teknik Direktör










Orhan Boran
Sunucu


 





Ömer Seyfettin
Yazar









Ömer Büyüka
Şair-Yazar-Dilbilimci


 






Özlem Yıldız
Manken









Rasim Kara
Milli Futbolcu-Teknik Direktör










Rauf Orbay
Siyasetçi








Rauf Tamer
Gazeteci-Yazar











Ruhat Mengi
Gazeteci











Rutkay Aziz
Aktör










Sevtap Parman
Aktrist



 





Sinemis Candemir
Sunucu-Manken



 





Suat Sayın
Besteci









Süleyman Seba
Beşiktaş Kulübü Eski Başkanı










Şansal Büyüka
Sunucu


 






Taha Akyol
Gazeteci-Yazar









Tayfur Havutcu
Eski Beşiktaşlı ve Milli Takım Futbolcusu












Türkan Şoray
Aktrist










Vatan Şaşmaz
Aktrist - Sunucu










Yaşar Doğu
Efsane Milli Güreşçi



 





Yıldırım Gencer
Aktör



 





Zekeriya Temizel
Siyasetçi



Not:
Degisiklikler: Derin bir arastirma sonrasinda son elime gecen bilgileri sizinle paylasiyim istedim...
Ajda Pekkan (Istanbullu Turk Babasi Deniz Binbasidir) Listeden Kaldirilmistir!
Arzum Onan (Esinden dolayi cerkes oldugu kanisinda hata yapilmistir.) Listeden Kaldirilmistir!
Cem Ozer (Annesi Kafkas kokenli Cecen) Listeden Kaldirilmistir!
Onder Sav (CHP, Siyasetci kendiside Cerkesdir) Yeni Listeye Eklenecektir.
Doğan Cüceloğlu (Bilim Adamı) Kendisiyle birebir görüşmemden sonra Çerkes olmadığı ile alakalı bilgilendirildim. Listeden kaldırılmıştır. Kendisine nezaketinden dolayı teşekkür ederim.
Orhan Pamuk (Yahudi kökenli bir Türkiyeli) Listeden kaldırılıştır!

YARIM ÇERKES TAM ÇERKES DİYE BİR KAVRAM YOKTUR OLAMAZ DA O YÜZDEN ANNESİNDEN YA DA BABASINDAN ÇERKES OLMASI DURUMU DEĞİŞTİRMEZ!!!